İŞ ANLAYIŞIMIZ

Hukuk Büromuzun başlıca ilkesi, özel veya kamu hukuku sözleşmeleri akdeden gerçek ve/veya tüzel kişiler arasındaki her türlü uyuşmazlıkların çözümünde dava yolunun son çare olduğudur. Avukatların, bu tür uyuşmazlıkların mahkemelerde veya tahkiminde dava yoluyla çözülmesini istedikleri görüşü bize göre doğru değildir.

Hastalıklardan korunma yöntemleri, hastalıkların tedavisinden daha önemli ve tercih edilir olduğu gibi, hukuki ilişkinin tarafları arasında ihtilafların oluşmasını önlemek veya en aza indirmek için hukuki ilişkiye girmeden önce ve uygulama sırasında avukatlara danışmak önemlidir.

Bu tür ilişkilerde, sözleşmenin tarafları, temel metinlerin genel ve özel koşullarında yer alan riskler hakkında, bu koşulların daha sonra adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde uygulanacağı umuduyla, genellikle yeterli hukuki bilgi almayı ihmal eder veya yetersiz bilgi ile yetinirler.

Bir hukuki ilişkideki hukuki ve mali riskler başlangıçta özenli ve doğru bir şekilde değerlendirilmediği taktirde, uygulamada ilgili tarafların beklenmeyen zararlara uğraması tehlikesi ortaya çıkabilmektedir.

Tecrübemiz bize, tüm önemli sözleşmelerde, güçlü taraf olan iş sahiplerinin, sözleşmelerin ve özellikle genel işlem koşulları içeren sözleşme şekillerinin hazırlanması sırasında kendileri için daha avantajlı hükümler koyma eğiliminde olduklarını ve sözleşmelerin uygulanması sırasında, genellikle sözleşmenin zayıf tarafı olan yüklenicilerin aleyhine hak edilmemiş avantajlar elde etmeye çalıştıklarını göstermektedir.

İş sahiplerinin temel hakediş ödeme yükümlülüğü, aynı zamanda, genel olarak projeyi hakediş ödemeleriyle finanse ederek tamamlamayı düşünen yükleniciler üzerinde baskı oluşturan en önemli unsurdur. İş sahibi haklı veya haksız nedenlerle ödemeyi her reddettiğinde veya geciktirdiğine yüklenici büyük mali zorluk içinde kalmaktadır.

Eski “pacta sunt servanda” (Türkçede “ahde vefa” anlamına gelen “anlaşmalara uyulmalıdır”) ilkesi artık sözleşme hükümlerine tam olarak uyulması olarak anlaşılmamakta ve karşılıklı “hak ve yükümlülükler dengesi”nin sağlanması amaçlanmaktadır. Ancak, karşılıklı yükümlülükler dengesi için, sözleşmenin zayıf tarafı daha güçlü olan diğer tarafı ile bir sözleşme akdetme anında gerekli değişiklik için uygun şekilde çaba sarfetmemişse, böyle bir ayarlamanın yapılması her zaman mümkün olmayabilecektir.

Tüm bu önlemlere rağmen taraflar arasında anlaşmazlıklar çıkabilir ve dostane çözüm müzakereleri veya arabuluculuk yoluyla dostane çözüm girişimleri de başarısız olabilir ve bu nedenle taraflardan biri veya her ikisi de mahkeme veya tahkim davası açmayı düşünebilirler.

Ancak, özellikle özel şirketler ile kamu kurumları arasındaki uyuşmazlıklarda, dava sürecinin uzun sürmesi, diğer ihalelere katılmanın olası reddi ve olumlu bir karar elde etme ihtimalinin belirsizliği nedeniyle konuyu davaya taşımanın her zaman kolay olmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu nedenle, bir sözleşme ilişkisinin tartışılması ve sonuçlandırılması sırasında sözleşme hükümlerindeki olası dengesizliklerin giderilmesi ve bu tür sorunların çözümünün sözleşmenin uygulama aşamasına ertelenmemesi önemlidir.